The post first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Cumhuriyet’e ve Atatürk devrimlerine inanmış Mustafa Fehmi Kubilay, bağlı olduğu değerler adına canını hiçe saymış, Cumhuriyet’in korunması uğruna ulusumuzun hiçbir özveriden kaçınmayacağının göstergesi olmuştur. Kubilay, Büyük Önderimiz Atatürk’ün belirttiği gibi “Cumhuriyet’in hayatiyetini tazeleyen ve kuvvetlendiren” bir simge ve “devrim şehidi” olarak ulusumuzun gönlünde ölümsüzleşmiştir.
Yeni harflerle eğitime karşı çıkan gericiler tarafından Kubilay’ın şehit edilmesinin ardından Atatürk yayınladığı taziye mesajında; “……Kubilay Bey şehit edilirken, mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında, ahaliden bazılarının onlara alkışla destekte bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir…” demiştir.
Bugün karma eğitime karşı çıkan, kız çocuklarının okumasını ve kadınların iş hayatında varlık göstermesini rahatsız edici bulan, tarikatların dernek adı altında toplumun ve kamu hizmetlerinin her alanında varlık göstermesinden memnuniyet duyan zihniyet, o alkışların karanlık meyvesidir.
Türkiye, ulus egemenliğine dayanan, laik ve demokratik bir cumhuriyettir. Bu yapının korunması, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütün olarak varlığını sonsuza kadar sürdürebilmesinin en önemli koşuludur. Türkiye’yi kimse, uğruna yokluklar, acılar çektiği, şehitler verdiği çağdaşlaşma yolundan döndüremeyecektir. Aydınlık Türkiye’nin geleceğini karartmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Bu ülkeyi inadına aydınlık günlere kavuşturmak isteyen bizlerin tek görevi, bu karanlık zihniyetin karşısında Kubilay gibi durmaktır. Bu görev, bize Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının mirasıdır.
Eğitim-İş olarak yolumuz, gericilerin karşısında Kubilay gibi olmak ve Kubilaylar yetiştirmektir. Mevcut siyasi iktidarın gerici politikalarına, toplumda yaratılan suni mezhepçi kutuplaşmaya, baskılara, tehditlere rağmen bu ilkemizden bir adım bile geri atmayacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.
Devrim şehidimiz Kubilay’ı, şükranla ve minnetle anıyor, aziz hatırasını mücadelemizde yaşatmaya devam edeceğimize söz veriyoruz!.
The post first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>AKP iktidarı döneminde yapılan eğitimle ilgili düzenlemeler, eğitimin yanı sıra öğretmenlik mesleğine de zarar vermiştir.
2002-2021 yılları arasında;
• 8 bakan değişmiştir. Milli Eğitimde bakanların ortaklaştığı konular, eğitimi Atatürk ilke ve devrimlerinden, bilimsel niteliğinden uzaklaştırmak, eğitimi özelleştirmek ve eğitimde kadrolaşmak olmuştur.
• Eğitim sisteminde (müfredat, ders çizelgeleri, sınav sistemleri, ölçme değerlendirme) 19 yılda, 16 kez değişikliğe gidilmiştir.
• Kadrolaşma, siyasi iktidarın birinci önceliği olmuştur. AKP iktidarı daha ilk yılında, yaklaşık 1300 Bakanlık yöneticisini bir gecede görevden almıştır.
• Alo 147 hattı ile öğretmenler, veliler ve öğrenciler ile karşı karşıya getirilmiş ve itibarsızlaştırılmıştır.
• 30/6/2004 tarihli 5204 sayılı yasa ile uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik kavramları getirilmiş böylece öğretmenlik mesleği ücretli, kadrolu, sözleşmeli, uzman ve başöğretmen kavramları ile ayrıştırılmıştır. 1739 sayılı yasada açıkça yer alan “Madde 43 – Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” hükmüne rağmen öğretmenlik mesleğinde ayrıştırmaya gidilmiştir.
• 2004 yılında uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik düzenlemesi yapılırken öğretmenlerin mali haklarında iyileştirme yapılacağı belirtilerek bugün de yürürlükte olan ders ücretlerine ilişkin esaslarda değişikliğe gidilmiş ve 2006 yılında çıkarılan düzenleme ile öğretmenler ücret kaybına uğratılmıştır. (Örneğin; düzenleme öncesi raporlu olduğu için bir gün okula gelemeyen sınıf öğretmeninin 3 saat ek ders ücreti kesilirken 2006 sonrası 7 saat ücret kesilmektedir.)
• 4/4/2007 tarihli 5620 sayılı yasa ile sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına gidilmiştir.
• AKP iktidarı döneminde çıkarılan 4+4+4 yasasının yarattığı mağduriyetler (seçmeli ders saatlerinin din dersleri lehine arttırılması, öğrencilerin açık lise uygulamasıyla örgün eğitimin dışına çıkarılması, öğretmenlerin norm fazlası durumuna düşmesi, öğretmenlerin asıl branşları dışında yan alanlara yönlendirilmesi vb.) ortadadır.
• 652 sayılı KHK ile Bakanlığın yüz yıllık teşkilat yapısı değiştirilmiştir. Aynı KHK’da daha sonra yapılan düzenleme ile proje okulu adı altında, kayırmacı yaklaşımla öğretmen ve yönetici atamaları gerçekleştirilmiştir.
• 2002-2021 yılları arasında, Eğitim Kurumlarına Yönetici Görevlendirme Yönetmeliği, 14 kez değiştirilerek, “Sözlü sınavda kazananı atarım, olmazsa istediğimi atarım” düzenlemeleri yapılmıştır. Aynı şekilde 2014 yılında sözde FETÖ ile mücadele gerekçesiyle yapılan düzenleme ile FETÖ ile uzaktan yakından ilgisi olmayan binlerce yöneticinin görevine son verilmiş 2016 yılında hain FETÖ darbe girişimi sonrası ise birçok eğitim emekçisi haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilmiştir.
• 2011 yılında 666 sayılı KHK ile eşit işe eşit ücret uygulamasında yalnızca öğretmenler ek ödemeden yararlandırılmamıştır. Bu durumdan dolayı öğretmenlerin maaşlarındaki kayıp emsallerine göre 2500-3000 TL olmuştur.
• 2016 yılında yapılan düzenleme ile daha önce de denenen ve 2011 yılında bir seçim KHK’sı ile kaldırılan sözleşmeli öğretmenlik uygulaması yeniden getirilmiştir.
• MEB bütçesinin her yıl yaklaşık yüzde 85’i personel giderlerine ayrılmış, ancak yatırım için ayrılan pay, 2019 yılı için yüzde 4,88; 2020 yılı için yüzde 4,65; 2021 yılı için yüzde 7,69; 2022 yılı için ise yüzde 8,05 düzeylerinde kalmıştır.
• 2002-2021 tarihleri arasında atanmayan öğretmen sayısı 1 milyona yaklaşmıştır.
KARİYER BASAMAKLARI ÖĞRETMENLER ARASINDA YENİ BİR AYRIŞMA GETİRECEKTİR
Evet, kamuda en çok çalışanın bulunduğu öğretmenlik mesleğine ilişkin bir meslek kanunu düzenlenmelidir. Fakat yukarıda verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere AKP iktidarı eliyle yapılan hiçbir düzenlemenin öğretmenlik mesleğine ve eğitime yararı olmamış aksine onarılmaz zararlara yol açmıştır. Seçimin yaklaştığı bir süreçte iktidar halen bir oyun peşindedir. 3600 ek gösterge, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik için ek ödeme yapılması gibi kulağa hoş gelen fakat içi boşaltılmış söylemlerle kamuoyu oyalanmaktadır. 3600 ek göstergenin ve kariyer basamaklarının (uzman öğretmenlik/başöğretmenlik) 7 yıl önce düzenlenen 19. Milli Eğitim Şura kararlarında da yer aldığı unutulmamalıdır.
Uzman öğretmenlik-başöğretmenlik düzenlemesinin yarattığı haksızlığın üzerinden 16 yıl geçmiş olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı’nın bu haksızlığı görmezden gelerek 20. Milli Eğitim Şurası’nda aynı mağduriyeti dile getirmesi kabul edilemez. Meslek kanunu ile düzenleme yapılacağı açıklanan uzman öğretmenlik ve başöğretmenlikle ilgili sınavın getirilmesi doğru bir yaklaşım olmayıp, yıllarca dile getirdiğimiz gibi ek ödeme, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik unvanları kullanılmadan ve kıdem esas alınarak tüm öğretmenlere yapılmalıdır. Verilen başöğretmenlik ve uzman öğretmenlik unvanları ise kesinlikle kaldırılmalıdır.
Türkiye’nin de imzaladığı ILO-UNESCO ortak belgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi 146 maddeden oluşmaktadır. Bu belge; öğretmenlerin salt okul içinde değil toplum içinde de yerine getirdikleri işlevlerin taşıdığı önemi uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bir belgedir. Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesinin benimsenen ortak ilkelerinde; öğretmenliğin uzmanlık isteyen bir meslek olduğu, öğretmen adaylarının yetenekli kişilerden seçilmiş olması gerektiği ve öğretmen örgütlerinin dünya öğretmen örgütleriyle dayanışma içinde olmasının sağlanması gerekli olduğu vurgulanmıştır.
Öğretmenlik öğretme sanatıdır. Öğretmen sadece bilgiyi aktarmaz. Öğrenciye yaşamayı, sosyalleşmeyi ve hayatı öğretir. Eğitimin temel amacı mutlu bireyler yetiştirmektir. Diğer meslekler gibi öğretmenlik mesleğinde de belli aşamalar ve uzmanlaşma (ustalık) söz konusudur. Ancak meslekte geçirilen süreçte öğretmenliğin basamaklandırılması yanlış bir uygulama olacaktır. Bu uygulama öğretmenler arasındaki çalışma barışını bozacaktır. Veli-öğretmen ve okul yöneticileri arasında yeni sorunlar ortaya çıkmasına neden olacaktır.
ASIL AMAÇLANAN NEDİR?
Uygulamalardan da anlaşılacağı üzere AKP iktidarının amacı, öğretmenlik mesleğinin itibarını artırmak değil, eğitimi kendi ideolojik çizgisine çekerek piyasacı bir anlayışla yönetmektir.
Yapılması planlanan düzenleme ile 1739 sayılı yasa ile güvence altına alınan Türk Milli Eğitim sisteminin en temel amacı olan “Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” şeklindeki maddesi ile 657 sayılı yasa ile güvence altına alınan ve Cumhurbaşkanı tarafından rahatsızlık noktasında sürekli dile getirilen çalışma hayatımıza ilişkin güvencelerimize dokunulması olduğu anlaşılmaktadır.
Eğitim-İş olarak diyoruz ki; öğretmenliğe en çok zarar veren, onu en çok değersizleştiren AKP iktidarından, öğretmenin ihtiyaçlarına cevap verecek, öğretmenin lehine olacak bir “Meslek Kanunu” beklemiyoruz.
Gerçek bir Meslek Kanunu;
-Tüm eğitim çalışanlarının hakları dikkate alınarak hazırlanmalıdır.
-Öğretmenlerin gelir düzeylerinde iyileştirmeleri ve 3600 ek gösterge beklentisini karşılamalıdır.
-Öğretmenler vergi dilimi işkencesinden çıkarılmalı, asgari ücret dışında kalan kısmı %15 ile sabitlenmelidir.
-Mesleğe girişten başlayarak, emekli olana kadar her branşın sorununun çözümü için ayrı ayrı düzenlemeler yapılıp eşit işe eşit ücret, eşit hak vb. özlük haklarında iyileştirmeleri içermelidir.
-Tüm öğretmenlerin maaş karşılığı girmek zorunda oldukları ders saatleri 15 saate eşitlenmelidir.
-5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde öğretmenlere bir maaş ikramiye verilmelidir.
-Ders ücretleri artırılmalıdır.
-Mecburi hizmet bölgeleri için mali ve özlük hakları noktasında özendirici teşvik uygulamaları getirilmelidir.
-Öğretmenlerin emeklilik yaşı hesaplaması diğer mesleklerden farklı tutulmalı, yıpranma payı verilmelidir.
-Gündemde olan EYT kapsamında öğretmenlerin durumu da değerlendirilmeli, EYT öğretmenleri de kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.
-Atamalarda, ister isteğe bağlı ister özre bağlı tayinlerde düzenlemeler yapılmalı, mecburi hizmet bölgeleri için ek tazminat uygulamasına gidilerek özendirici adımlar atılmalı, mecburi hizmet bölgelerinde çalışan öğretmenlerin mağduriyetleri giderilmelidir.
-Öğretmenlik mesleği tek tip olmalıdır. Ücretli, sözleşmeli öğretmen uygulamaları tarihe karışmalıdır. Asgari ücretin altında çalıştırılan ücretli öğretmenlerin emeğinin sömürülmesine son verilmelidir.
-Objektif ve adil bir ödüllendirme sistemi uygulamaya geçirilmeli, özendirici olmalı ve motivasyonu düşürmek yerine yükseltmelidir.
-Öğretmenlerin Mesleki Gelişimlerini desteklemek, kendilerini güncellemelerine olanak sağlamak için yüksek lisans, doktora vb. imkanları artırılmalı aynı zamanda bu çalışmaları yapabilmesi için hem ekonomik destek verilmeli hem de uygun gerekli şartlar sunulmalıdır.
-Kadın öğretmenlerin gebelik, doğum, süt izni konusunda iyileştirmeler yapılmalıdır.
-Öğretmenin itibarsızlaştırılmasına bağlı olarak öğretmene yönelik sözlü, psikolojik ve fiziksel şiddeti önleyecek düzenlemeler acildir. Öğretmene Şiddeti Önleme Kanunu ile öğretmenlerin can güvenliği ve huzuru, hukuki düzenlemelerle güvence altına alınmalıdır.
-Öğretmenlik mesleğinin görev tanımı eğitim ve öğretimi kapsar ve mesai saatleri ders süreleriyle belirlenmiştir. Ancak gelinen noktada 7/24 bir mesai kavramı yerleştirilmiş, angarya görevlerle yeri geldiğinde güvenlik görevlisi gibi, yeri geldiğinde temizlik görevlisi gibi, yeri geldiğinde okulun dışında herhangi bir kamusal alanda hizmet vermekle öğretmenlerin iş yükü artırılmıştır. Öğretmenler bu görevler yüzünden asıl görevleri olan eğitim ve öğretime neredeyse fırsat bulamamaktadır. Öğretmenlerin bu sorunları yasal düzenlemelerle giderilmelidir.
-CİMER ve benzeri uygulamalarla öğretmen asılsız ihbarların hedefi haline getirilmiştir. Bu uygulamalara son verilmelidir.
AKP iktidarının yapacağı ve eğitim ile öğretmenlik mesleğine zarar verecek düzenlemelerin karşısında olacağımızı bu noktada, yasal, anayasal ve uluslararası sözleşmelerden gelen örgütlülüğümüzün verdiği tüm hakları kullanarak mücadele edeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz.
The post first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post SİYASİ İKTİDARIN YÖNLENDİRMESİYLE ŞEKİLLENEN 20. MEB ŞURA KARARLARI BİLİMSELLİKTEN UZAKTIR first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Şûra, Saray’da düzenlendiği için, katılımcılar görüş almak için değil dolgu malzemesi olarak kullanmak amacıyla çağrıldığı için, böyle bir şuradan eğitimin bilimsel, laik, kamusal niteliğini güçlendirecek kararlar çıkmasını beklemediğimiz için Eğitim-İş olarak Şura’ya katılmadık ve sürecin sonunda haklı çıktık.
Daha Şuranın ilk günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, açılışta yaptığı konuşmada, eğitime yönelik kararları baştan açıklayarak şuranın iradesine ipotek koymuştur.
Şurada alınan tavsiye kararlarına baktığımızda, Şuranın eğitimin ve eğitim emekçilerinin sorunlarına çözüm getirmediğini, öğrenci ve velilerin beklentilerini karşılamadığı gibi okul öncesi eğitimin tarikat ve cemaatlerin arka bahçesine dönüştürülme amacı taşıdığını görmekteyiz.
Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği başlığı altında alınan kararların çoğu muğlak, belirgin olmayan, hedefi tarif etmeyen maddelerden oluşmaktadır. Özellikle okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasıyla ilgili önerilerde tam bir karmaşa göze çarpmaktadır. Örneğin 3. Maddede “ gezici öğretmen sınıfı, gezici sınıf, taşıma merkezi ana sınıfı”, 15. Maddede “gezici RAM”, 40. Maddede “okula özgü esnek bütçe”, 105. Maddede “mentorluk programları” ve 111. Maddede “eğitimlerin akreditasyonu” gibi ne anlama geldiği belli olmayan birçok ibare şura kararlarına yansımış görünmektedir.
Şurada, Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözüm önerileri dile getirilmemiş, yalnızca sorunların çözülmesine yönelik temenni dile getirilmiştir. Bu da şuranın ne kadar hazırlıksız ve baştan savma gerçekleştirildiğinin bir göstergesi olarak kayda geçirilmelidir. Örneğin 99. Madde “öğretmenlerin teknoloji, uzaktan eğitim, harmanlanmış eğitim, çevrim içi psikolojik danışmanlık, özel eğitim ve kaynaştırma eğitimi, yabancı dil, bağımlılıkla mücadele, temel sağlık bilgisi, afet yönetimi ve acil durum eğitimleri almasından” bahsedilmiş ancak bunun planlamasına, yeri-zamanına ve hepsinden önemlisi maddi kaynağına değinilmemiştir. Oysa öğretmenlerin hem bir taraftan çalışıp hem ilgili maddede bahsedilen eğitimleri alabilmeleri mümkün değildir. Şura kararlarında benzer ciddiyetsizlikler bolca göze çarpmaktadır.
Hiçbir maddede teneffüs sürelerinin uzatılması, ödevlerin temel eğitimde ortadan kaldırılması ve ortaöğretimde de azaltılması, yarışmacı eğitim sisteminin sonlandırılması ve öğrencilerin başarılarına göre değil yeterlilik alanlarına yönelik bir eğitim almaları, sınıf mevcutlarının azaltılması, ikili eğitimin sonlandırılması gerekliliği vurgulanmamıştır.
“Beş yaş okullaşma oranının kısa vadede yüzde 100’e ulaştırılması için gerekli fiziki, beşeri ve mali imkanlar sağlanmalıdır. Ayrıca 3-4 yaş için de eğitime erişim imkanları artırılmalıdır. Daha erken yaşlarda 0-3 yaş bütüncül, kapsayıcı ve entegre bir yaklaşımla erken çocukluk eğitimine ve bakım hizmetlerine erişim sağlanması için çalışmalar yapılmalıdır” şeklindeki 1. maddede 5 yaşın okullaşmasının yüzde yüze ulaştırılmasıyla ilgili bir zaman planı yoktur. Hedef yalnızca 5 yaş olmamalı 3-6 yaş arasında ücretsiz yüzde yüz eğitim hedeflenmelidir.
25. Maddede “Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri milli kültürümüz, medeniyetimiz ve evrensel değerler dikkate alınarak yürütülmelidir.” denilerek bir tavsiye kararı alınmıştır. Şuranın tamamına egemen olan eğitim bilim ilkelerinden habersiz olan anlayış burada da başını kaldırmış ve hem anlam olarak ve hem de işleyiş olarak her hangi bir değer ifade etmeyen bir karar ortaya çıkmıştır. Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri özünde danışanı genelde de öğrenciyi merkezine alan bir hizmettir. Tüm bunların yanında, 4+4+4 eğitim sistemine geçildiğinde ortaokullardaki rehberlik dersleri din derslerine yer açmak amacıyla kaldırılmıştır. Böylece siyasal iktidar aslında rehberliğe ne kadar önem verdiğini de dolaylı olarak ortaya koymuştur. Oysa ergenlik çağındaki çocuklarımızın en çok ihtiyacı olan derslerin başında rehberlik dersleri gelmektedir. Şurada buna yönelik bir karara rastlanmamıştır.
26. madde ise eğitimin özelleştirilmesiyle girilen açmazı hem ifşa etmiş ve hem de bu açmazı derinleştiren bir karar almıştır: “Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin nüfus, ulaşım vb. kriterler dikkate alınarak belli merkezlerde yoğunlaşmasının önüne geçilmesi sağlanmalı ve hiç kurum olmayan yerleşim yerlerinde açılması özendirilmelidir.” Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri özel kuruluşlardır ve doğal olarak kâr amacı güderler, varoluşları gereği de kent merkezlerinde bulunurlar. Oysa eğitim özelleştirmeye kurban edilemeyecek kadar değerlidir. Hele ki konu “özel eğitime ihtiyacı olan çocuklarımız” ise.
37. maddede “Tüm eğitim kademelerinde, coğrafyaya uygun, eğitimi destekleyici oyun alanı ile okul bahçeleri oluşturulmalıdır. Fiziksel aktiviteyi artırmak amacıyla tüm çocukları kapsayıcı spor alanları oluşturulmalı ve bu alanda kullanılacak malzemeler sağlanmalıdır.” denilmektedir. Bu son derece doğru kararın ardında bazı imkânsızlıklar gizlidir. Özellikle büyük kentlerin merkezlerinde okul yapılacak arsa bulunamamaktadır. Bu yüzden birçok okul ikili eğitime devam etmektedir. Bu sorunun giderilebilmesi için de örneğin 34. Maddede “… şehir imar planları, kentsel dönüşüm ve toplu konut planlamalarında öncelikle okul öncesi eğitim ve ilkokul olmak üzere eğitim kurumları tesis edilmelidir.” denilmektedir. Oysa zaten planları yapılmış yerlerde arsa bulunamamaktadır. İkili eğitimin sonlandırılması ve spor alanlarının yapılabilmesi için tek yok kamulaştırmadır. Ancak AKP’nin politikaları kamulaştırma değil özelleştirme üzerinedir ve rant temelli daha çok yapılaşma öncelenmektedir.
42. maddede “Çocuk işçiliği, mevsimlik tarım işçiliği, göçmenlik gibi nedenlerle yaşanan devamsızlık ve okul terki sorunlarının çözümüne yönelik tedbirler geliştirilmelidir” denilmekte ancak bu tedbirlerin ne olduğu dile getirilmemektedir. Türkiye’de mevsimlik işçilerin yanında bulunan öğrencilerin okullaşma süreçleri on yıllardır çözüm bekleyen en büyük eğitsel sorunlardan biridir. Madde bu haliyle çocuk işçiliği meşrulaştırmaktadır.
Bir taraftan 46. Maddede “Öğrencileri bilim ve teknoloji ile deneyim yoluyla tanıştırmak, ilgi alanlarını çeşitlendirmek, bilimsel bakış açısı kazandırmak amacıyla bölgesel ve yerel bilim ve doğa merkezleri yaygınlaştırılmalı ve ilgili deneyim programları geliştirilerek uygulanmalıdır.” vurgusu yapılmakta ancak öte tarafta bilimsel eğitimle ilişkili olmayan din eğitiminin okul öncesine kadar yaygınlaştırılması kararı alınabilmektedir.
Ya da örneğin 47. maddede “Kırsal alandaki çocuklar başta olmak üzere öğrencilerin kültürel gelişimleri için tiyatro, sergi, müze gezisi ve benzeri kültürel faaliyetler kapsamında etkinlikler yapılmalı, gezici tiyatro, sergi vb. ücretsiz olarak düzenlenmelidir” denilmekte ancak çocuklara başta sanat özelde de tiyatro eğitimi verilmesiyle ilgili her hangi bir karara rastlanmamaktadır.
54.madde ise “Okullarda bulunan kütüphanelerin içerikleri zenginleştirilmesinden” bahsetmektedir. Oysa 2020 TUİK verilerine göre “32 bin 158 eğitim kurumu kütüphanesi olduğu” ama “24 bin 950 okulda hiç kütüphane olmadığı” sonucuna ulaşırız. Doğal olarak zenginleştirilmesi için öncelikle okullarımızda kütüphane olması gerektiği gerçeğiyle karşılaşırız.
55. madde ise “temizlik için hizmet alımından” bahsetmekte ve “Hizmetli personel sayılarının artırılması ve çalışma süresinin uzatılmasını” dile getirmektedir. Bu sayının ne olacağı ve çalışma süresinin ne olacağı gibi sorular bir tarafa, özellikle çocukların hijyenik koşullarda bulunması hizmet satın almakla değil kadrolu personel istihdam etmekle sağlanabileceği göz ardı edilmektedir.
59. madde dezavantajlı çocukların eğitime katılımlarının sağlanması için “STK’ler arasında etkili iş birliklerinin oluşturulacağı bir takip sistemi” kurulmasından bahsedilmektedir. Yalnızca dezavantajlı değil hiçbir çocuğun eğitime katılımı STK’lara teslim edilemeyecek kadar önemlidir. Ayrıca bu görev genelde devletin özelde MEB’in asli görevidir. Tüm bunların yanında STK’lar ibaresi, MEB’in sabıkası göz önüne alındığında açıkça tarikat-cemaat çağrışımını önümüze getirmektedir. MEB, düzenlediği şurada bile çocuklarımızı korumayı başaramayacağını açıkça ilan etmekte ve tarikatları-cemaatleri göreve çağıracak tavsiye kararlarının altına imza atmaktadır.
69. madde Ahilik kültürü ve fütüvvet geleneğinden bahsetmektedir. Ahilik çok önemli bir kurumdur ve Anadolu Selçuklu devlet örgütlenmesi zayıfladığında ve hatta ortadan kalktığında Anadolu’yu ayakta tutmayı başarmıştır. Bu örgütlenme içinde tarihe adını yazdırmış çok önemli toplum önderleri de çıkmıştır; Ahi Evran Veli, Şeyh Edebali, Abdal Musa, Ömer Sıkkini ve birçok ahi hem meslek örgütlenmelerini organize etmiş ve hem de düşünce önderi olarak yer edinmişlerdir. Ahiliğin tarihin koşulları içerisinde meslek öğreniminde toplumsal ahlakı önceleyen kuralları örnek alınabilir. Bunun yanında ihtiyaçların bir kısmının karşılanmasına yönelik toplumda bazı üretim sorunlarına yol açacak sınırlılıkları da olmuştur. Ancak Osmanlı tarihinin belli dönemlerinden itibaren devlet güdümüne girmiş ve canlılığını yitirmiştir. Konu tartışmaya açıktır.
62. madde ile 93. Maddeler arasında Mesleki Teknik Eğitim ele alınmıştır. Ancak burada akademik başarının nasıl artırılacağına dair hiçbir konuya değinilmemiş, sadece mesleki eğitimin kalitesi ve özel sektör işbirliği üzerinden yani özel sektörün ucuz işgücü ihtiyacını gidermeye yönelik kararlar tavsiye edilmiştir.
109. maddede “öğrencilerin ve eğitim çalışanlarının lisansüstü eğitim yapmaları desteklenmeli ve teşvik edilmelidir” deniliyor, “öğretmenlerin…” olması gerekir, madde yanlış yazılmış. Bu maddeden hareketle, böylesi bir desteğin nasıl olacağı, zaman planlaması, öğretmenin akademik eğitim alırken gireceği derslerin planlanması, üniversite ile işbirliği, yabancı dil sınavlarına hazırlık açısından ücretsiz kurs desteği sağlanması ve benzeri birçok konu havada kalmaktadır.
113. maddede “öğretmenlik meslek kanunu çıkarılmalıdır” denilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şuranın ilk günü yaptığı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere “ben yaptım oldu mantığıyla” hazırlanan ve müjde gibi sunulan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun, öğretmenleri ayrıştırma planı olduğu açıktır.
Öğretmenleri “iyi ve kötü öğretmen” olarak ayrıştıracak, hatta veli ve öğrencinin öğretmene bakışını da olumsuz anlamda değiştireceği için toplumsal yan etkileri görülecek, eğitim kurumlarındaki çalışma barışını bozacak, öğretmenler arasına zararlı bir rekabet tohumu ekecek bu planın, öğretmenleri ve öğretmenliği yüceltmek gibi bir amacı yoktur. Zaten Milli Eğitim Kanunu’nda öğretmenliğin bir uzmanlık mesleği olduğu belirtilmişken, şimdi öğretmenlere uzman sıfatları verilerek ayrıştırılmaya değil, çalışma ve ücret koşullarının iyileştirilmesine ihtiyaç vardır. Öğretmenin yeni sıfatlara değil, emeğe değer veren bir bakış açısına ihtiyacı vardır. Ki bu bakış açısına öğretmenlere ve öğretmenliğe en çok zarar veren iktidarın sahip olmadığını kendi yaşadıklarımızdan açık biçimde biliyoruz.
115. maddede Öğretmen alımlarında “mülakatın kaldırılması” karar altına alınmış. Bunu olumlu bir gelişme olarak kaydetmek lazım. Ancak 116 maddede “İstisnai bir uygulama olan ücretli öğretmenlik koşulları iyileştirilmelidir” denilmektedir. İlk olarak Ücretli öğretmenlikte 100 bin öğretmen insanlık dışı koşullarda çalıştırılmaktadır ki bu istisnai olarak kabul edilemez. İkincisi ücretli öğretmenlik uygulaması kesinlikle kaldırılmalıdır, kadrolu öğretmen istihdamı acilen gerçekleştirilmelidir.
118. maddede öğretmenlerin ödüllendirilmesinin veri tabanlı olmasından bahsedilmektedir. Hem ödüllendirmenin ve hem de veri tabanlı olmanın ne anlama geldiği izaha muhtaçtır.
123. maddede “Öğretmenlik bir kariyer mesleği olarak düzenlenmelidir. Kariyer sürecindeki ilerlemelerde öğretmenlerin özlük haklarında anlamlı ve belirgin artışlar sağlanmalıdır” denilmektedir. Kariyer mesleği ne demektir? Özlük haklarında anlamlı ve belirgin artış ne demektir? Öğretmenlik mesleği tarihin en eski dönemlerinden beri var olan bir meslektir ve bu yüzden de kutsanır. Öğretmenlik mesleği bu özünden dolayı bir kariyer meselesine indirgenemez, rekabet ortamı yaratacak bir araç olamaz.
124. madde “Okulların yönetiminden sorumlu olan eğitim kurumu yöneticiliği ikincil görev olarak değil liyakat ve uzmanlık gerektiren yetki sorumluluk dengesi sağlanmış profesyonel bir meslek olarak düzenlenmelidir” şeklindedir. Okul yöneticiliğini profesyonel bir meslek olarak ifade ederken eğitimden kopartılmış bir profesyonellik mi kastetmektedir? Okul yöneticiliği hiçbir tartışmaya yer bırakmaksızın öğretmenlik mesleğinden gelen kişilerce yerine getirilmelidir.
Üç ihtisas komisyonunda müzakere edilip benimsenerek Genel Kurula getirilen maddeler dışında, teklif olarak sunulan 4 madde kabul edilmiştir.
Bunlardan biri “okul öncesi din eğitimi” önerisidir.
Bir sendikadan çok iktidarın eğitimdeki sesi olan ve bunun ödülü olarak da yönetici kadroları üyeleri arasından seçilen Eğitim Bir-Sen, Okulöncesi eğitimde din, ahlak ve değerler eğitimi derslerinin verilmesini gündeme getirmiş, Milli Eğitim Bakanı’nın onayı ve genel kuruldaki çoğunluğun oyuyla bu gerici öneri kabul görmüştür.
Üstelik oldu bittiye getirilen bu karar, şûranın kendi işleyişine bile aykırı biçimde dayatılmıştır. Bilindiği üzere; Şûralardaki işleyiş, önce komisyonların çalışmaları ardından komisyondan geçen maddelerin genel kurulda görüşülmesi ve oylanması üzerinedir. Eğitim Bir-Sen’in ilgili komisyona “Okulöncesi eğitimde din, ahlak ve değerler eğitimi verilsin” teklifi, komisyon başkanı tarafından “gündem maddeleri arasında yok” denerek reddedilmiştir. Komisyonda reddedilen bir maddenin şûranın genel kurulunda görüşülmesi teammüllere ve şuranın işleyişine aykırıyken, Eğitim Bir-Sen’in genel kurulda aynı öneriyi “Öğrenciler ve veliler istiyor” diyerek sunmasının ardından Bakan Özer’in onayıyla bu teklif, onay almıştır.
“4-6 yaş arası çocuklar böyle bir şeyi nasıl ister? Bu talebi ileten hangi veliler ve bu talepleri nereye iletmişler?” gibi basit soruları bile kendine sormaktan aciz bir çoğunluk, tam da şûranın karanlık ajandasına tabi olarak el kandırıp indirmiş ve bu rezil teklifi oy birliğiyle kabul etmiştir. Şûra’nın toplanmasından yaklaşık bir hafta kadar önce Eğitim-İş olarak bu tehlikeye dikkat çekmiş, uyarılarda bulunmuştuk. Bu Şûranın, Diyanet’in “4-6 yaş arası çocuklara din eğitimi vermeliyiz” açıklamasının ve 2022 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda okul öncesi için “esnek zamanlı ve alternatif erken çocukluk eğitim modelleri oluşturulacak” ilanının hemen sonrasında toplanıyor olmasının manidar olduğuna vurgu yapmıştık. “Okulöncesi eğitim ile ilgili gerici bir yol döşeniyor. Bunun hazırlığı var” demiştik. Diyanetin Kuran Kurslarının okulöncesi eğitim kurumu gibi gösterilme tehlikesine dikkat çekmiştik. Şimdi geldiğimiz noktada saydığımız tüm bu kaygıların haklı olduğunu ve müsamereden hallice olan şûranın tam da bu nedenle toplandığını görüyoruz. Şûra’daki “Okulöncesi eğitimde STK’larla işbirliği” vurgusu da bu alandaki gericileştirmenin sadece Diyanet ile sınırlı kalmayacağını, vakıf/dernek adı altında faaliyet yürüten tarikatların da 4-6 yaş arası çocuklarımıza musallat edileceğinin sinyallerini veriyor. “Okulöncesi eğitim zorunlu olmasın, ücretsiz olmasın ama tarikatlar at koşturabilsin” kararlarıyla sona gelen şûra, bize ülkece yürütülmek istenen karanlık yolu gösteriyor. Bu korkunç senaryo, bu gerici plan hiçbir yanıyla kabul edilemez! Daha soyut düşünceyle yeni tanışan çocuklara cennet, cehennem gibi kavramları pompalamanın pedagojiyle, bilimle, vicdanla yan yana gelir bir tarafı yoktur. Bunun adı eğitim değil beyin yıkama olur. Ve bilinsin ki bu ülkedeki her çocuk için laik, bilimsel, kamusal eğitimi savunan Eğitim-İş olarak biz, bunun karşısında dimdik duracağız!
Bir diğer madde ise “Öğrencilere bilgisayar ve tablet vb. teknolojik aletlerde vergi indirimi sağlanmalıdır” şeklindedir.
MEB’in uzaktan eğitim sürecinde, ihtiyaç sahibi tüm öğrencilere bilgisayar/tablet sözü vermesine rağmen, bu maddeyle sadece vergi indirimine gidilecek olması vahimdir.
Bütün çocukların eğitim-öğretim imkanlarına erişimi konusunda var olan eksiklikler ivedi olarak giderilmelidir. OECD raporuna göre, Türkiye eğitim materyali eksikliğinde 35 ülke arasında 1. olmuştur. Türkiye’deki öğrencilerin sadece yüzde 66’sının bilgisayara erişiminin olduğu OECD raporunun çarpıcı başka bir verisidir. Sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı okullarda bulunan öğrencilerin bilgisayara erişimin oranının yüzde 40, avantajlı okullarda bulunan öğrencilerin ise yüzde 82 seviyelerinde bilgisayar erişimi olduğu görülmektedir. Bu oran farkı OECD ortalamasına göre oldukça yüksektir.
20. Milli Eğitim Şura kararları genel olarak değerlendirildiğinde, bilimsellikten uzak bir şekilde siyasi iktidarın ideolojik bakış açısıyla şekillendirildiğini görmekteyiz. Eğitim-İş olarak bilimsel, laik ve çağdaş eğitimin kalan kazanımlarını da zedeleyecek hiçbir kararı kabul etmeyeceğimizi, hem sınıfsal çıkarlarımızı hem Cumhuriyetin eğitim devriminin kazanımlarını savunmaya devam edeceğimizi belirtiyoruz.
The post SİYASİ İKTİDARIN YÖNLENDİRMESİYLE ŞEKİLLENEN 20. MEB ŞURA KARARLARI BİLİMSELLİKTEN UZAKTIR first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yıllar sonra toplanan Milli Eğitim Şûrası’nın düzenlendiği yerden, belirlenen tartışma başlıklarına kadar umut verici tek bir tarafı yoktur. Böyle bir organizasyonu kaldıracak kadar büyük öğretmenevleri, MEB’in devasa toplantı salonları yokmuşçasına, tek adam rejimine yakışır biçimde Saray’da toplanacak olan şûra, belirlenen içeriği açısından da gerçekçi olmayacağını belli etmiştir.
Eğitim-İş olarak şûranın ilk duyuruları sırasında MEB’in fakslarını “Eğitimin başlıca sorunu laik, bilimsel, kamusal ve adil biçimde verilen bir hizmet olmamasıdır. Şûrada ilk tartışılması ve çözüme kavuşturulması gereken budur” mesajıyla kilitlemiştik. Başta biz olmak üzere ilerici kamuoyundan yükselen bu talebe sırt çeviren MEB, şûrada tartışılacak konular arasına laik, bilimsel, kamusal ve adil eğitim ihtiyacını koymaya lütfetmemiştir.
Diyanet’in varlığını artırmak istediği okul öncesi eğitime eğileceği belirtilen şura, eğitimin de eğitim emekçisinin de temel sorunlarını görmezden geleceğini, Saray’da göstermelik bir fikir alışverişiyle ilerleyeceğini malum etmiştir. Buradan yola çıkarak çözüm reçetimizi anlatmak için Saray kapısında beklemek yerine çalışma alanlarımızı kullanacağız.
Göstermelik eğitim şûrasının yapılacağı 1-3 Aralık tarihlerinde, Eğitim-İş’li eğitim emekçileri olarak okullarımızda, üniversitelerimizde “Laik, bilimsel, kamusal eğitim istiyoruz!” kokartları takacağız!
“Eğitimde feda edilecek fert yoktur” diyen Başöğretmen Atatürk’ün eğitim neferlerinin ortak çatısı olan Eğitim-İş olarak; bu ülkede eğitimde hiçbir evladımızı feda etmemenin, fırsat eşitliğini tahsis etmenin yegane yolunun; Cumhuriyet’in tarif ettiği gibi laik, çağımızın gerektirdiği üzere bilimsel, Anayasamızın ve sosyal devlet ilkesinin emrettiği üzere kamusal yani parasız eğitim hizmeti vermek olduğunu Saraylardan değil okullardan duyuracağız!
The post first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post ŞALLI’NIN HUKUK MÜCADELESİ TESCİL EDİLDİ first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Eğitim İş Sendikası üyesi, Edirne Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı ve Edirne Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Turan ŞALLI, Edirne merkezde görev yaptığı okuldan Sosyal Medya da Ak Parti Edirne İl Başkanına yazdığı, hakaret içermeyen eleştirisinden dolayı haksız ve hukuksuz bir şekilde savunması dahi alınmadan Havsa ilçesine sürgün edilmişti.
Bu konu ile ilgili olarak yürütülen hukuk mücadelesini kazanan Turan Şallı Edirne’deki görevine bir süre sonra Edirne İdare Mahkemesinin kararı ile iade edildi. Fakat Edirne Valiliği bu kararı İstinaf Mahkemesine taşıyarak kaldırılması yönünde başvuruda bulundu. Edirne Valiliği’nin istinafa taşıdığı karar için, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi tarafından yapılan inceleme sonuncunda, İstinaf incelemesi istenen Edirne İdare Mahkemesi kararında hukuka aykırılık bulunmamış, ileri sürülen iddialar söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmemiş ve istinaf başvurusunun temyiz yolu kapalı olmak üzere kesin olarak reddine 22/09/2021 tarihinde oybirliği ile karar verilmiştir. Turan Şallı’nın tekrar eski görev yerine iade edilmesinin yerinde bir karar olduğunu, temyiz yolu kapalı olmak mahkeme bir kez daha tescil etmiş oldu. Bu süreçte Eğitim-İş olarak üyelerimizin her zaman hukuki yönden yanında olmaya devam edeceğiz.
The post ŞALLI’NIN HUKUK MÜCADELESİ TESCİL EDİLDİ first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post ÖĞRETMENLER,ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLAYAMIYOR!!! first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, 24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri’nin kendisine verdiği “Başöğretmen” unvanını kabul etmesinin yıldönümünde tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyoruz. Başöğretmenimiz Atatürk’ü saygıyla anıyoruz.
Öğretmenlik emek, sevgi ve sabır isteyen bedeli hiçbir maddi karşılıkla ölçülmeyecek kadar değerli, hoşgörü ve fedakârlık mesleğidir. Bunun bilincinde olan biz öğretmenler eğitim emekçilerini bir bileşeni olarak siyasi iktidarların tüm baskılarına ve yok saymalarına rağmen öğrencilerimizin daha nitelikli eğitim almaları için olağanüstü bir çaba harcıyoruz. Özellikle son dönemde mevcut siyasi iktidarın gerici eğitim dayatması sonucunda; Cumhuriyetimizin birikimi olan halkçı, laik ve bilimsel eğitim anlayışı çok büyük yaralar almış çocuklarımız adeta Orta Çağ karanlığına mahkûm edilmişlerdir. Eğitim sisteminde yapılan bu bilinçli tahribat sonucunda eğitim birliği bozulmuştur. Eğitimde piyasacı dayatma sonucunda ise; özel öğretimin payı yüzde ikilerden son dönemde yüzde otuzlara doğru tırmanmıştır. Bu durum eğitimde fırsat eşitliği ilkesine vurulan en büyük darbe olmuştur.
2022 yılı için hazırlanan sefalet bütçesinden de anlaşılacağı üzere bizlere yine açlık sınırına mahkûm eden ücretler reva görülecek. Bizler dünyada istatistiklerde en çok çalışan öğretmen sıralamasında en üste, en az ücret alan sıralamasında en altlarda kalmaktan, itibarımızın her yıl düşmesinden bıktık.
Yine bu iktidar döneminde öğretmenlerin sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye kategorilere ayrılması, modern çağın kölelik sistemini yaratmıştır. Kadrolu öğretmen atamasından vazgeçerek “doğrudan torpil” anlamına gelen mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen sistemini getiren Bakanlık, öğretmen açığını ücretli öğretmenlik ile kapatmaya çalışmaktadır. Ataması yapılmayan öğretmen sayısı 700 bini geçmişken, 80 binin üzerinde eğitim emekçisi ücretli öğretmen denen güvencesizlik altında çalıştırılmaktadır. Gencecik öğretmenlerin, intihara sürüklenmesi siyasi iktidarın duyarsızlığı karşısında adeta toplumsal travma yaşatmaktadır.
Biz eğitim emekçileri olarak artık her 24 Kasımda atılan hamaset nutuklarını duymak istemiyoruz. Eğitim emekçileri zam, ekonomik kriz ve yoksullaşma sonucunda insanca yaşam seviyesinden uzaklaşmışlardır. Bu kadar zor şartlar altında fedakârca emek veren eğitim çalışanlarının durumunu daha net ortaya çıkarmak için sendikamızın 3630 eğitim emekçisinin katılımı ile gerçekleştirdiği ankette çarpıcı sonuçlar ortaya çıkmıştır. Yüzde 49,4’ü erkek, yüzde 50,6’sı kadın öğretmenin katıldığı araştırmamıza göre;
-Katılımcıların yüzde 23,34’ü eşinin çalış(a)madığını belirtmiştir. Yani neredeyse evli her 4 emekçiden birinin eşi işsizdir ve evin başlıca gelir kaynağı enflasyonla biçilen tek maaştır.
-Katılımcıların yüzde 57,8’i ailenin gıda ihtiyaçlarını karşılamada zorluk yaşadığını, yüzde 48,3’ü maaşlarının yetersizliğinden dolayı ek hesap kullandıklarını, yüzde 77,7’si ailenin sağlık harcamalarını karşılamakta zorluk çektiklerini, yüzde 90’ı kullandıkları kredi kartının borçlarını ödemede zorlandıklarını, yüzde 65’i geçinmekte zorlandıklarını ailelerinden veya yakınlarından borç aldıklarını beyan etmişlerdir.
-Katılımcıların yüzde 61,1’i ekonomik zorluklardan dolayı mesleki motivasyonlarının düştüğünü, yüzde 84,3’ü ek iş aradığı belirtmiştir. Öğretmenin işi dışında ek iş aramak istemesi oldukça manidardır. Anketimiz incelendiğinde AKP ‘nin, pandemi sürecini her alanda olduğu gibi eğitimde de yeterli önlemler almayarak yürüttüğü görülecektir.
Biz eğitim emekçileri olarak meslek onurumuzda yaratılan tüm bu tahribatlar karşısında artık sözün bittiğini ve eylem zamanının geldiğine inanarak diyoruz ki,
İnsanlık onuruna yaraşır bir ücret alıp, insanca yaşamak istiyoruz!
Söz verilmesine rağmen yaşama geçirilmeyen 3600 ek gösterge hakkımızı istiyoruz!
Sadece öğrencilerimiz ve kendimiz için değil ülkemizin geleceği için laik, bilimsel, adil ve kamusal eğitim istiyoruz
Her şeyden önemlisi meslek onurumuzu geri istiyoruz!
Buradan tüm kamu emekçilerimizi ve halkımızı,
Zam, kriz ve yoksulluk karşısında tükenen emekçilerin haklarını savunmak için;
2022 sefalet bütçesine hayır demek için;
Sarayın yalanlarına son vermek için;
4 Aralık’ta Ankara Anıttepe’de Konfederasyonumuz Birleşik Kamu İş’in gerçekleştireceği mitinge davet ediyoruz.
YAŞASIN EĞİTİM İŞ
YAŞASIN BİRLEŞİK KAMU İŞ
The post ÖĞRETMENLER,ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLAYAMIYOR!!! first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post Öğretmenler kahvaltıda bir arada first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Eğitim-İş Edirne Şubesi, 24 Kasım Öğretmen Günü nedeniyle önceki gün üyeleriyle kahvaltı masasında buluştu. Sendika üyelerinin yanı sıra öğretmenlerin ailelerinin de katıldığı etkinlik kentteki bir otelde düzenlendi. Programda ayrıca Eğitim-İş üyesi olarak emekli olan öğretmenlere de plâket takdim edildi.
Burada bir açıklama yapan Akçay, “Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, 24 Kasım 1928 tarihinde Millet Mektepleri’nin kendisine verdiği ‘Başöğretmen’ unvanını kabul etmesinin de yıldönümü olan 24 Kasım tarihi, 1981 yılından itibaren Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle Başöğretmenimiz Atatürk’ü saygıyla anıyor, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyorum.” dedi ve şöyle devam etti:
“Kutlanmaya başladığı 1981 yılından beri biz eğitimcilerin yüzünü en çok güldüren tarih olan 24 Kasım Öğretmenler Günü, maalesef birkaç yıldır öğretmenler tarafından eskisi gibi coşkuyla değil, buruk bir gülümsemeyle karşılanmaktadır. Öğretmenin bir türlü çözüm getirilmeyen problemlerine, eğitimin sermaye ve gericilerin talanına açılmasından sonra, bu sene bir de ekonomik kriz eklenmiş, öğretmenlerin yaşamı daha da zorlaşmıştır. Dünyanın en kıymetli mesleği olan öğretmenliği yapmak için üniversite sıralarında dirsek çürüten yarım milyona yakın gencimiz, atanmadığı için mesleğine kavuşamamanın hayal kırıklığı içinde yaşama tutunmaya çalışmaktadırlar. Kamuda mesleğini icra eden öğretmenlerimiz, keyfi disiplin cezaları, sürgün niteliğinde görevlendirmeler ve liyakatsiz atanan yöneticilerin mobbingine maruz kalırken, özel okullardaki meslektaşlarımızdan AVM’lerde okul tanıtımı yapmaları bile istenir hale gelmiştir. Öğretmenlerin sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye kategorilere ayrılması, emek sömürüsünü artırmış, modern çağın kölelik sistemini yaratmıştır”
“Öğretmenlere kıymet vermek yılda 1 kez olmaz”
Akçay, öğretmenlerin yılda bir kez hatırlanacak iş yapmaktan daha değerli bir görevi yerine getirdiklerini vurgulayarak şu ifadeleri kullandı: “Kamu emekçilerine yüzde 5 oranında ücret artışı reva gören iktidar, doğalgaz, elektrik gibi mecburi tüketim kalemlerine yüzde 60 ve temel gıda malzemelerine yüzde 40-50 zam yapmıştır. Siyasi erk yanlış ekonomi politikalarıyla kendi yarattığı krizi de emekçiye fatura etmiş, öğretmenler de bu ocak söndüren ekonomik tablodan payını almıştır. Öğretmene yaşatılan bu ekonomik eziyete, 3600 ek göstergenin seçim kampanyaları sırasında dillerden düşürülmemesine rağmen hala verilmemiş olması da eklenmiştir. AK Parti’nin getirdiği 4+4+4 garabetiyle zaten ağır tahribat yaşayan eğitim sistemi, gerici müfredat; tarikatların vakıf adı altında okullara sokulması; büfe açar gibi özel okul açılmasına imkân tanınması; yap-boz haline getirilen sınav sistemi; çağın gereklerine değil sermayenin ihtiyaçlarına göre atılan adımlar; ikili eğitim ve taşımalı eğitim utancının hala sürdürülmesi gibi rahatlıkla uzatılabilecek bir liste nedeniyle öğretmenler için de cehenneme dönmüştür. Meslek itibarı zayıflatılan, statüleri düşürülen öğretmenler, çok kolay tehdide uğrar, şiddete maruz kalır hale gelmiştir. Öğretmenlere bu tabloyu reva gören yöneticiler bilmelidir ki bugün Öğretmenler Günü vesilesiyle söyleyecekleri güzel sözler öğretmenler için ikiyüzlülükten başka bir anlam ifade etmeyecektir. Öğretmenlere kıymet vermek, bunu söylemekle, yılda bir kez hatırlamakla değil, onların haklarını teslim etmekle, akıllarına ve yaşamlarına değer vermekle olur”
Geleneksel kahvaltı etkinliğine Genel Merkez Genel Basın Yayın ve Uluslararası İlişkiler Sekreteri Emine Çalık da katıldı. Önceki dönem şube başkanlığı görevinde bulunan emekli başkan Hikmet Bölükbaşı ve diğer emekli öğretmenlere plâketler sunuldu.
The post Öğretmenler kahvaltıda bir arada first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post EMANETİNE SAHİP ÇIKACAĞIZ first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Emperyalist işgale karşı vermiş olduğu bağımsızlık ve özgürlük mücadelesiyle, işgal altındaki bütün ulusların umudu ve önderi olmuş, yapmış olduğu devrimlerle bir ulusun küllerinden yeniden doğmasını başarmış, içinde bulunduğu çağın en çağdaş ve bağımsız devletini kurarak bizlere emanet etmiş, Büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 83. yılında sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.
Atatürk, düşünceleri, başarıları, eserleri, ilke ve devrimleriyle yaşadığı çağı aşan ve her dönemde güncelliğini koruyan büyük bir liderdir. Engin ileri görüşlülüğü, barış yanlısı tutumu, insani değerlere verdiği önem, düşüncelerindeki evrensel boyut, Atatürk’ü dünyanın en büyük liderlerinden biri yapmıştır.
Büyük Önder Atatürk, ülkenin ve halkın içinde bulunduğu olanaksızlıklara boyun eğmemiş, kararlı ve dirençli tutumuyla Türk halkını bağımsız Türkiye ülküsü doğrultusunda yönlendirerek zafere ulaştırmıştır.
O’nun, ülkemizin kurtuluşu ve çağdaşlaşmasında oynadığı rol, tarihin akışına yön verecek büyüklüktedir. Atatürk ulusumuza olduğu kadar insanlığa da mal olmuştur. Atatürk, yalnız bir asker, ileri görüşlü bir devlet adamı değil, aynı zamanda büyük bir devrimci ve düşünce adamıdır.
O büyük devrimcinin kurmuş olduğu çağdaş, laik, demokratik tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan bugüne 98 yıl geçmesine rağmen emperyalist güçler O’nun düşüncelerine ve kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne saldırmaya devam etmektedir.
Ne yazık ki, Mustafa Kemal’in bize emanet ettiği ülkemiz bugün Cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı ve zor sürecinden geçmektedir. Bu süreçte emeğimize, geleceğimize, bilimsel eğitime, laik demokratik Cumhuriyetimize ve Cumhuriyetimizin kazanımlarına, ulusal bağımsızlığımıza ve bütünlüğümüze, sosyal hukuk devletine ve yargı bağımsızlığına yönelik saldırılar kaygı verici boyutlara ulaşmıştır.
Eğitim-İş olarak bir kez daha altını çiziyoruz ki; Türkiye Cumhuriyeti dervişler, şeyhler, müritler, mensuplar memleketi olmayacaktır. Bu ülkede özgür ve insanca yaşayabilmemiz yalnızca laik Cumhuriyeti yaşatmakla mümkün olacaktır.
O’nun ardından bize düşen en büyük görev “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” sözünde de vurguladığı gibi cumhuriyete sahip çıkmak ve gelecek nesillere aktarmaktır.
Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim neferleri olarak, O’nun “açtığı yolda, gösterdiği hedefe, hiç durmadan yürüyeceğimize ant içiyoruz.”
Hatırasıyla bile bize yol gösteren büyük önderimizi sonsuz bir özlem ve saygıyla anıyoruz.
The post EMANETİNE SAHİP ÇIKACAĞIZ first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post KARANLIĞA DEĞİL AYDINLIĞA UYANMAK İSTİYORUZ first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın ısrarıyla Bakanlar Kurulu gündemine gelen ve 2016’da uygulamaya giren kalıcı yaz saati uygulaması, yıllardır milyonlarca çalışanımızı ve öğrencimizi olumsuz etkilemektedir.
Çocuklarımız, daha günün ağarmadığı saatlerde yollara düşmek zorunda kalmaktadır. Uykuya ve gün ışığına gelişimsel olarak en ihtiyaç duyduğu yıllarda çocuklarımızın bu kör, ışıksız saatlerde okula gitmek zorunda bırakılmasının hiçbir mantıklı gerekçesi yoktur. Uyku mahmurluğunu üstünden atamamış çocuklarımızın sabah sabah ışıklar açılacak kadar karanlık sınıflarda ders dinlemeye çalışması, hem eğitimcilerimiz için hem velilerimiz için hem de öğrencilerimiz için bir çile halidir.
Ayrıca okullarımız pandemiye karşı hala bu kadar korunaksızken, vakalar ülkede bu kadar tırmanıştayken ve mevsimsel gribin semptomlarıyla Covid-19’un semptomları bire bir örtüştüğü için birbirinden ayırmak bu kadar zorlaşmışken, çocuklarımızın sabahın ayazında yola çıkması, toplum sağlığı açısından da risk taşımaktadır.
Öte yandan; bu yersiz yaz saati uygulaması, ülkemizin kaynakları, gücü açısından da büyük bir israftır. Yurttaşlarımız, gün ışığında güne başlayamadığı için elektrik ve doğalgaz tüketimi ev ve işyerlerinde tırmanmaktadır. Kalıcı yaz saati uygulamasına geçilmesinden bir yıl sonra 2017’de Elektrik Mühendisleri Odası, uygulamanın ilk yılında bir önceki yılın aynı aylarına göre elektrik enerjisi tüketiminde artış olduğunu tespit etmiştir.
“Enerjide verimlilik” ve “tasarruf” gibi ironik bir iddiayla hayatımıza sokulan bu israf uygulamasında inat edilmesinin anlaşılır bir tarafı yoktur. Uygulama tasarruf sağlamadığı gibi hem çocuklarımızın sağlığını ve okul başarılarını, hem de toplum psikolojisini ve iş verimliliğini de olumsuz etkilemektedir. AKP’nin elektrik şirketlerine sağladığı rantın faturasını çocuklarımız ve ailelerine ödetmeye kimsenin hakkı yoktur.
Eğitim-İş olarak hükümete sesleniyoruz: Hiçbir bilimsel temeli olmayan, hem çocuklarımızın sağlığını bozan hem ülke ekonomisine zarar veren kalıcı yaz saati uygulamasına derhal son verin!
The post KARANLIĞA DEĞİL AYDINLIĞA UYANMAK İSTİYORUZ first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>The post HARF DEVRİMİNİN AYDINLANMA IŞIĞI SÖNMEYECEK first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>Saltanatın kaldırılması ile Osmanlı saltanatı sona ermiş, ulusal egemenliğin tam olarak sağlanması için önemli bir adım atılmış ve Cumhuriyet yönetimine geçiş süreci hızlanmıştır.
Cumhuriyet’in ilanının ardından devrimler birbirini izlerken, Türkçe’nin daha kolay yazılıp okunması için alfabenin değiştirilmesi gerektiği düşüncesi doğdu. Bu şekilde okuma yazma oranının daha da artacağı düşünüldü.
1927 yılında kurulan bir komisyon tarafından latin alfabesinden yararlanarak yeni Türk alfabesi hazırlandı. Harf devrimi bizzat Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından, “Bugün yapmak zorunda bulunduğumuz çok değerli bir iş daha vardır: Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmek… Kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya, bütün yurttaşlara öğretiniz… Bunu yurtseverlik, ulusseverlik görevi biliniz. Bu görevi yaparken düşününüz ki bir ulusun, bir sosyal topluluğun yüzde onu ancak okuma yazma bilir, yüzde doksanı bilmezse, bundan insan olanların utanması gerek” sözleriyle halka duyuruldu.
Atatürk, devrimi anlatabilmek için hemen yurt gezilerine başladı. Birçok yerde tahta başında yeni harfleri yazdı, yazdırdı; yeni yazıyı tanıttı, bu yazının ne denli kolay öğrenilebileceğini belirterek her konuda olduğu gibi bu işte de ulusuna öncü oldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Kasım 1928’de, 1353 sayılı yasayla 29 harften oluşan yeni Türk harflerini kabul etti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1 Kasım 1928’de TBMM’yi açarken söylediği şu sözler, Harf Devrimini ve önemini çok iyi tanımlamaktadır:
“Büyük Millet Meclisi’nin kararıyla Türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması, bu memleketin yükselme uğraşında başlı başına bir geçit olacaktır.”
Harf Devrimi, diğer bütün devrimlerin amacı olan toplumu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmayı sağlamakta atılan en önemli adımdır.
Ancak bugün Harf ve Dil Devrimleri üzerinden Atatürk’e saldırılmakta, dilimiz üzerinde oyunlar oynanmakta ve dilimize yönelik saldırılar eğitim üzerinden yoğunlaştırılmaktadır. Bir yandan tüm okullarımız imam hatipleştirilirken, okullarımızda Arapça egemen dil durumuna getirilmeye çalışılmaktadır.
Cumhuriyet değerlerinin, Atatürk ilke ve devrimlerinin savunucusu Eğitim-İş, Türkçemizi kuşaktan kuşağa aktararak sonsuza kadar yaşatacak, diline sahip çıkacak, zenginliğini ve canlılığını koruması için üzerine düşenleri her zaman yapacaktır.
The post HARF DEVRİMİNİN AYDINLANMA IŞIĞI SÖNMEYECEK first appeared on Eğitim İş Edirne Şubesi.
]]>